by Eurohoops Team / info@eurohoops.net 

Mike Vordunov tarafından kaleme alınan bu yazı, 31 Mart 2025 tarihinde The Athletic’te yayınlanmış ve uyarlanarak Türkçe’ye çevrilmiştir.

NBA normal sezonunda artık Mart ayının sonuna geldik ve yarış halen devam ediyor. Özellikle MVP ödülü için Nikola Jokic ile Shai Gilgeous-Alexander arasında kıyasıya ilerleyen bir yarış söz konusu. Batı Konferansı’nda üç takım, 6. sırayı alarak Playoff’lara direkt olarak katılmaya çalışıyor. Üç farklı takım ise son iki Play-In biletini alarak Playoff ümitlerini sürdürebilmek adına mücadele ediyor.

Yine de bu yarışların hiçbiri, son sıralardaki takımların ‘tanking’ yarışı kadar kaotik değil. Gerçekten alt sıralardaki takımlar arasında son sırayı alabilmek adına çok çetin ilerleyen bir rekabet söz konusu. Ligdeki 32 takımdan yedisi, gelecek ay yapılacak olan Draft kurasında daha avantajlı olabilmek adına en alt sıralarda kalmaya çalışıyor.

Sixers, 1. tur Draft hakkını koruyabilmek adına Draft kurasında ilk altı sırada yer almak zorunda. Aksi takdirde Sixers‘ın 1. tur hakkı, Oklahoma City Thunder‘a gidecek. Öte yandan ligin derece bakımından en kötü beş takımından biri olan Brooklyn Nets de tanking mücadelesini tam gaz sürdürüyor.

Utah Jazz ve Washington Wizards ise ligin en kötü takımı olabilmek adına destansı bir rekabet içerisindeler. Hem de J.R.R Tolken romanlarına konu olacak türde destansı bir rekabetten bahsediyorum.

Dolayısıyla bu tanking mücadelesi, bu kadar trajik olmasaydı son derece komik ve eğlenceli olabilirdi. Neredeyse ligin çeyreği, sezonun bu aşamasında kazanmaktan çok kaybetmek için oynuyor.

Peki Playoff ve Play-In yarışıyla alakası olmayan takımların sezonun son bölümünde gerçekten ‘kazanmak’ için oynamaları adına neler yapılabilir?

Lig yönetiminin bu konu hakkında harekete geçip geçmeyeceğini hiçbirimiz bilmiyoruz. Bildiğiniz üzere NBA yönetimi, bundan birkaç sene önce Playoff yarışını daha canlı tutabilmek adına Play-In formatını hayata geçirmişti. Buna ek olarak takımların tanking yapma eğilimlerini azaltabilmek adına Draft sisteminde ilk dört sırayı alacak takımların kurayla belirlenmesi kararlaştırılmıştı.

Buna karşın bazı Draft havuzları, diğerlerine kıyasla çok daha derin ve potansiyelli olabiliyor. Bu sezon Cooper Flagg’in başını çekmesini bektiğimiz 2025 Draft sınıfı için de benzeri bir durum söz konusu.

Adam Silver’ın bu sorunun çözümüne dair bir fikri yoksa bile sorun değil çünkü bizim var. NBA’in tanking sorununu çözebilmek veya etkilerini azaltabilmek adına uygulayabileceği beş farklı yöntemle karşınızdayız.


Lotarya Kurasını Dörtten Sekize Çıkarmak

Dört iyiyse sekiz daha da iyi olabilir. NBA, Draft kurası sistemini sadece ilk dört sıradan hangi takımların seçeceğini belirlemek yerine sekiz takıma çıkarabilir.

Bu durum, oranları daha da düzleştirebilir. Şu anki sistemde ligin en kötü sekiz takımı, 1. sırayı alabilmek adına toplamda %87.5 gibi yüksek bir orana sahip. Ligin en kötü iki takımı ise yüzde 14+14 olmak üzere 1. sıra için toplamda %28’lik bir orana sahip.

O zaman işleri biraz karmaşıklaştırmak fena olmayabilir. Ya ligin en iyi dört takımı 1. sıra seçimi için yüzde 10’luk bir şansa sahip olsaydı ve ilk sekizin dışında kalan takımların sıralamalarına göre daha yukarıdan seçim yapma ihtimalleri artsaydı nasıl olurdu?

Şu an ligi son sırada bitiren takım, en kötü beşinci sıradan seçim yapabiliyor. Bu senaryoda ise bu sıra beşten dokuza iniyor.

Peki ya bu durum, Playoff iddiası bulunmayan takımların Şubat, Mart ve Nisan aylarında maç kazanmaya çalışmaları için yeterli olabilir mi? Ya de an azından ‘kazanmayı’ kötü bir şey olarak görmemeleri için? Bu senaryonun asıl amacı, sezonun son bölümlerinde maç kazanmaya çalışan takımların olması. Dolayısıyla bu amaç doğrultusunda bu takımların karşılaşacakları potansiyel olumsuzluklar ne kadar az olursa, daha iyi olur.


Ağırlıklı kura sistemini tamamen kaldırın!

Haydi 1985 gibi kutlama yapalım! Playoff’u sadece bir maçla mı kaçırdınız? Ya da Play-In turnuvasında 7. sıradayken elendiniz mi? Hiç sorun değil — artık ligin en kötü takımıyla aynı şansa sahipsiniz, çünkü kura herkes için eşit!

Tüm playoff dışı takımların şansı eşit olacak. Evet, tam bir kaos. Ama lotarya gecesindeki televizyon reytinglerini bir düşünün! Artık sadece birkaç şehir değil, tam 14 şehir nefesini tutup sonucu beklerdi.

Şaka bir yana, bu sistem tanking (bilerek maç kaybetme) olayını caydırmak için epey güçlü bir hamle olurdu. 2023’teki Dallas Mavericks gibi takımların, sezon ortasında plan değiştirip draft hakkı koruması için yarıştan çekilmesi gibi durumları da engellerdi. Karar basitleşirdi: “Playoff takımı mıyız, değil miyiz?” Bitti. Eğer bir takım, playoff’u kaçıracağını anlarsa, artık yapacak tek şey sonucu beklemek olurdu.

Elbette bu sistemin dezavantajları da var. Mesela kötü bir takım, üst sıralardan seçim yaparak kadrosunu toparlama şansı bulamayabilir. Ama akıllı takımlar bu yeni gerçeğe adapte olur ve kadro yapılarını buna göre şekillendirirdi. Ve düşünün, playoff’u kıl payı kaçırmış bir takımın 1 numaralı draft seçimini kazanması aslında oldukça eğlenceli ve heyecan verici olmaz mıydı? İyi takımların potansiyel yıldızları kadroya ekleyerek doğal şekilde güçlenmesi, şampiyonluk yoluna yeni bir ivme katardı.

Belki bu durum, bazı takımları sırf kura için playoff’tan vazgeçmeye yöneltebilir. Ama düşünsenize, %7.1 gibi düşük bir ihtimal uğruna playoff biletini yakmayı tercih eden bir takımı kamuoyu nasıl yerden yere vururdu! Toplumsal baskı bu davranışı engellemek için hâlâ etkili bir silah.


Kura ihtimalleri tek sezon yerine çok yıllık performansa dayansın

NBA, bu konuda WNBA’dan ders alabilir. WNBA’de draft kura oranları yalnızca bir sezona değil, son iki sezonun toplam performansına göre belirleniyor. Bu durum, özellikle bir önceki yıl playoff yapmış veya vasat bir sezon geçirmiş takımlar için “bir sezonluk tanking” kararını daha zor hale getiriyor. Üstelik bu sistem, Mart ve Nisan aylarındaki o bilindik ‘kaybetmek için oynama’ dönemlerini de daha az gerekli hale getirir. Çünkü artık 82 değil, 164 maç kaderinizi belirleyecek.

Elbette hâlâ bazı takımlar uzun vadeli tank planları yapabilir — Utah Jazz gibi örnekler mevcut. Ama bu, ciddi bir taahhüt gerektirir. Her yönetim grubu ya da sahibi, birkaç yılı heba etmeye gönüllü olmayacaktır. Bir sezonu %14 ihtimalle 1 numara seçmek uğruna feda etmek mantıklı gelebilir, taraftarlara “umut” satabilirsiniz. Ama iki yıl? Hatta üç yıl, eğer üst üste draftın zirvesinde şans denemek istiyorlarsa? İşte orada işler değişir. Taraftarlar ilgisini kaybeder, bilet satışları düşer ve en fanatik tanking savunucuları bile pes edebilir.

Mesela bu sezonu ele alalım (elbette bu kural zaten var olsaydı, sıralamalar farklı olurdu, bu yüzden yorum yapmaya gerek yok):
Portland Trail Blazers şu anki haliyle 32 galibiyetle “boşlukta” bir noktada ama buna rağmen 1 numaralı seçim için 5. en iyi kura şansına sahip olurdu. Bu, takımların hem rekabetçi kalmasını hem de umutlarını canlı tutmasını sağlar.

Hatta kuralları biraz daha esnetip, playoff yapsalar bile takımları kura listesine dahil etmek, Detroit Pistons gibi sezon ortasında çıkış yakalayan ama son iki sezonda toplamda ligin dibine yakın kalan ekipler için bile pozitif teşvik yaratabilir.

Bu değişime kesinlikle değer!


En Kötü İki Takım Doğrudan 4 ve 5. Sırayı Alsın

Düşünün: Amaç, takımları sezon sonuna kadar “korkunç derecede kötü” olmaktan caydırmak ve Mart-Nisan aylarını daha ciddiye alıp kazanmak için motive etmekse, en kötü iki takıma en yüksek kura şansını vermemek etkili bir çözüm olabilir.

Eğer bu kural şu anda geçerli olsaydı, Washington Wizards ve Utah Jazz galibiyet almak için canla başla mücadele ediyor olurlardı — çünkü en kötü iki takım, doğrudan 4 ve 5. sıra seçimlerini alacaktı. Bu senaryoda Charlotte Hornets gibi 18 galibiyetli bir takım bile, koltuğunu kaybetmemek için mücadele ederdi.

Evet, kulağa alışılmadık bir sistem gibi geliyor ama dibi hedefleyen takımlara böyle sert bir ceza getirmek, takımları daha stratejik olmaya ve sezon sonlarında galibiyet kovalamaya zorlayabilir. Ligin alt sıralarındaki rekabeti tersine çevirerek Mart ve Nisan aylarını hem daha heyecanlı hem de daha anlamlı kılardı. Hatta bu kural sayesinde, ligde her sezon en kötü takımların dahi daha rekabetçi hale geldiğini görebiliriz. Çünkü artık sezonu “bilerek kaybetmek” stratejik bir kazanç sağlamaz.


Draft’ı Tamamen Kaldıralım!

Bunca zamandır draft sistemini düzeltmek için sayısız öneri konuştuk. Ama ya NBA draft sistemini komple kaldırsa? Tank yapacak bir hedef kalmazsa, tanking de olmaz!

Bu oldukça radikal bir hamle ama belki de ligin tam da ihtiyacı olan devrim bu. Draft tamamen kaldırılır, her takımın çaylak oyunculara harcayabileceği belirli bir maaş bütçesi olurdu. Böylece oyuncular da kariyerlerinin başlangıcında kendi kaderlerini seçme özgürlüğüne sahip olurlar, takımlar da istedikleri gibi “çaylak sınıfını” şekillendirir.

Mesela bu sezon böyle bir sistem olsaydı, Cooper Flagg memleketi olan Boston Celtics ile şampiyonluk yarışında sınırlı süre almak için mi sözleşme imzalardı, yoksa Kuzey Carolina’da kalıp Hornets ile bir takımın yıldızı ve yapı taşı mı olmayı seçerdi?
Takımlar ise bütçelerinin tamamını sıralamalarında 10. sırada gördükleri bir oyuncuya mı harcardı, yoksa birkaç genç yeteneğe bölerek şanslarını artırmayı mı seçerdi?

Bu sistem, takımları sadece tanking yapmaktan caydırmakla kalmaz, aynı zamanda her kulübün kendini genç oyuncular için cazip bir “durak” haline getirmeye çalışmasını zorunlu kılardı. Tıpkı lise düzeyindeki en iyi sporcuların, kötü programlara gitmek istememesi gibi; NBA’de de bu durum değişmezdi.

Bu sistemin farklı varyasyonları da olabilir:
— Takımlar, kullanılabilir bütçelerinin bir kısmını başka bir takıma oyuncu ya da gelecek için takas edebilir.
— Bir sezonda imzalanabilecek çaylak oyuncu sayısı sınırlanabilir.
— Ya da hiçbir sınırlama konulmaz.

Tabii bu sistem, NBA transfer döngülerini kökten değiştirirdi. Bugün çoğu takas, draft hakları ya da gelecek seçimler üzerine kurulu. Draft ortadan kalkarsa, takımlar takaslarda oyunculara yeni değer biçmeyi ve anlaşma yapmanın yollarını yeniden keşfetmek zorunda kalırdı.

Hatta yıldız oyuncuların takaslanma sıklığı bile değişebilirdi, çünkü artık “potansiyel draft hakkı” karşılığı takas yapmak mümkün olmayacaktı. Yeniden yapılanma yolları daralırdı, ama bu yepyeni bir transfer ve oyuncu alım düzeni doğururdu.

Ayrıca bu sistem, NBA için adeta ikinci bir “serbest oyuncu dönemi” yaratır ve ligin spor takvimindeki önemini daha da artırırdı.

Basketbol gündemindeki en son gelişmeleri kaçırmamak için tıklayın!
NBA gündemindeki son gelişmeleri kaçırmamak için tıklayın!



Read the full article here

Share.